Lujin!!*

Bu blogun adını boşuna çağrışımlar koymadım. Bu isim hem van Gogh-Tarkovski yazımdaki çağrışımın estetiğine bir atıf hem de başıboş, düzene sokamadığım ve bazısı ipe sapa gelmez metinlerim için mükemmel bir bahaneydi. Başlayalım öyleyse. Lujin Savunmasını bu yaz ikinci defa bitirdim. Yaz mevsiminde Nabokov okumak yazın güzelliklerinin yoğunluğunu artırıyor. Pencerenin kenarındayım, kitap elimde ve Nabokov büyük […]

Oku

Otobiyografik Öykü Furyası-Kısa Not

İki-üç senedir Türkçe yazan ve seçkin yayınevlerinden en az bir kitap çıkarmış öykücüleri takip etmeye çalışıyorum. Artık kanaatimin kesinleştiği bir husus var: öyküler fazlaca otobiyografik ve genel geçerlik iddialarıyla dolu. Metnin otobiyografik nitelik taşıması elbette sorun değil, ancak bu niteliğin çok kolayca anlaşılır olması bence kurgunun zayıflığına işaret ediyor. Ayrıca ve daha da önemlisi: metinler […]

Oku

Güzel Rooney, Neredesin?

Sally Rooney’nin üçüncü kitabını da okuyorum nihayet. Rooney’nin romanlarında çok temel bir sorun var. Filozof ve sosyal bilimciler, karakterler tarafından yer yer name-dropping denebilecek derecede zikrediliyor (“Marx da bu konuda şöyle der” gibisinden.) Bu, elbette karakterlerinin genellikle henüz üniversite öğrencisi olmasına ya da çiğliklerine yorumlanabilir. Yani, Rooney bize büyük fikirlere sadece ufaktan dokundurma yapabilecek olgunlukta […]

Oku

Karşılaştırmalı Anlamsızlıklar Okulu

Anlamsız çalışma alanlarını ve konuları sonsuza kadar çoğaltmaya adanmış eğitim kurumu. Verilen dersler: Durmuş Saatleri Kataloglama Yöntemleri: Pili biten ya da mekaniği bozulan tüm saatlerin kaydının tutulması ile ilgilenir. Sarkaçlı saatler bu dersin dışında tutulur; çünkü onların sonsuza dek salınması gerekir. Dersin önkoşulu: Saat Kulelerine Tapınma dersinden A almış olmak. Savaş Karşıtı Generaller Tarihi Dogmatik […]

Oku

The Queen’s Gambit ve Bir Dilettante’ın Satranç Anıları

I: Yazılara itiraflarla başlamayı seviyorum çünkü böyle yaparak hem okuyucuyla berrak bir bağlantı kurduğumu hem de bundan sonra anlatacaklarımın aynı samimiyette olacağını ima ettiğimi düşünüyorum. Elbette, böyle bir garanti verecek de değilim. II: Satranç ile ilişkimin oldukça düzensiz, ruhsal durumumdan olabildiğince etkilenen ve aslında basbayağı olgunlaşmamış bir doğası var. Yıllar yıllar önce ulusal düzeyde bir […]

Oku

demir çarık

“yola bir düşüldü mü ömür boyunca gidilir ekmeğin ve şarabın peşinden” sabah, bir ankara. kahvaltı etmeden içilen kahvenin bulantısı. fark ettirmeden ıslatan bir yağmur, rüzgâr desen çoğu yerde binalardan geçit bulamıyor kendine. birkaç arkadaşla edebi dergi çıkarma hevesimizin finansal kaygılarıyla işimin düştüğü ancak her gittiğimde farklı bir mazeretle yerinde bulamadığım bürokrat ve bürokratın umursamaz sekreterleri. […]

Oku

Damarlarından Akan Dünya

Bir üç beş adım. Öylesine girdiğim bir alandı, zaman, antika addedilen eşyaların üzerinden çözünüp havaya karışıyor, insanları sarhoş ediyordu. Ben sarhoş değildim, ancak adımlarım rastgeleydi. Bir anarşiyi arzuluyor ve temsil ediyordum. Birbirine girmiş kartpostallar, zevksiz taşlarla bezenmiş takılar, eski plaklar, eskitilmiş heykelcikler, paslanmış silahlar ve çok fazla gerçekliğe maruz kalmaktan kör olmuş fotoğraf makineleri arasında […]

Oku

Vincent van Gogh Beni Affetsin, Ona Yardım Edemedim

I: Hiçbir plot twist amacı gütmeden hemen belirteyim. Bu yazıda, “Vincent van Gogh Beni Affetsin…” şiirini ele alacağım sanatçı Tarkovski, görkemli yönetmen Andrey’in babası, -yine görkemli- şair Arseny Tarkovski olacak. Arseny’nin şiirleri, Andrey’in filmlerine sadece ilham vermiyor, defalarca oğlunun filmlerinde de kullanılıyor. Zaten, Zerkalo (Ayna) filminin başlarında, kamera Margarita Terekhova’nın –yine görkemli- saç örgüsüne kalp […]

Oku