Sally Rooney’nin üçüncü kitabını da okuyorum nihayet. Rooney’nin romanlarında çok temel bir sorun var. Filozof ve sosyal bilimciler, karakterler tarafından yer yer name-dropping denebilecek derecede zikrediliyor (“Marx da bu konuda şöyle der” gibisinden.) Bu, elbette karakterlerinin genellikle henüz üniversite öğrencisi olmasına ya da çiğliklerine yorumlanabilir. Yani, Rooney bize büyük fikirlere sadece ufaktan dokundurma yapabilecek olgunlukta karakterleri anlatmak istiyordur belki. Ancak, böyle olmadığı da apaçık ortada, çünkü -hakkını teslim etmek lazım- Rooney’nin bu referansları yapabilecek karakterleri, hayatları ve diğer insanlar ile ilişkileri hakkında oldukça derinlikli düşünme yetilerine sahipler. Öyleyse bu durum, biri ihtimal eserin daha ciddi ya da entelektüel görünmesi amacıyla yazarın yaptığı eklemeler olarak karşımıza çıkıyor. Yine hakkını teslim etmek gerekirse, bu referansların name-dropping‘in ötesine geçtiği, karakterlerin uzunca (özellikle e-posta yoluyla) felsefi ve sosyal bilim meselelerini tartıştığı pasajlar da mevcut. Ancak buralarda da karakterler sanki bir “Introduction to” kitabıymış gibi fikir öne sürüyor. Yani, az çok sosyal gerçekliğe dair okuma yapmış birinin çoktan aşina olduğu savları, saptamaları kendi fikirleriymiş gibi anlatıyor (mesela biraz önce okuduğum kısımda, karakterlerden biri edebiyat eleştirisi yaparken Eagleton’ın The Rise of English makalesindeki savları özetledi geçti resmen. Roman bu mudur?) Yine Rooney’nin özellikle karakterleri bu kapasitede oluşturduğu karşı-argümanı bence geçersiz çünkü bahsedilen fikirler, Rooney’nin romanında genel çerçevesinde verdiği mesajlarla yakından ilişkili, hatta bu çerçeveyi (sınıf, cinsiyet, milliyetçilik vs) bizzat oluşturuyor. Durum böyle olunca Rooney’nin romanları tüm devrimci iddiasına rağmen çok “skolastik”, hatta “pretentious” bir nitelik kazanıyor. Oysa romandan beklentimiz karakterlerinin sosyal gerçekliğe dair mevcut savları olduğu gibi aktarması mıdır gerçekten? Böyle bir yöntem o kitabı “… for dummies” kitapları gibi bir obje yapmaz mı? İşin enteresan yanı, Rooney’nin bunu yapmaya ihtiyacının olmaması. Duyguları, düşünceleri, ve bunların arkasındaki düşünceleri ifade etme biçimi gayet etkili bir yazar. Belki de bu yönteme başvurmasının sebebi kitaplarını daha geniş bir bağlama oturtma (iklim krizi, göç, popülizm vs) ve bireyin krizlerini sisteme, yapıya atfetme çabası. Bu durum kendi ilan ettiği Marksistliği ile de örtüşüyor. Ancak yukarıda da bahsettiğim gibi bu yoğun ancak çıktıları oldukça yüzeysel olan çaba romana çok inorganik bir yapı kazandırıyor, bir noktada da okuyucuyu hafife alıyor.